Eki. 24Nöro-EtkinlikSinirbilim meraklıları Hacettepe’de buluşuyor için yorumlar kapalı
Hacettepe Üniversitesi Biyoloji Topluluğu 5-6 Kasım tarihleri arasında Hacettepe Üniversitesi Sıhhiye Yerleşkesi’nde sinirbilimi meraklılarına ev sahipliği yapacak. Alanında uzman konuşmacıların iki gün boyunca yapacakları konuşmaların yarısına lisans ve lisans üstü eğitim almaya devam etmekte olan sinirbilim meraklısı öğrencilerinde posterleriyle kongre katkı sağlayacaklar. Etkinliğe katılmak isteyen kayıt için hubito.com adresini ziyaret edebilirler.
Kongrenin kesinleşen programıysa şöyle:
5 Kasım 2014 Çarşamba
09.45-10.15 – Açılış Konuşması: Prof. Dr. Turgay Dalkara – Türkiye’de ve Dünyada Sinirbilimleri
10.15-11.00 – Prof. Dr. Banu Cangöz – Sinirbilimin Doğuşu ve Psikoloji ile İlişkisi
11.15-12.00 – Prof. Dr. Remzi Erdem – Kokunun Beynimizdeki Yeri
13.15-14.00 – Doç. Dr. Michelle Adams – Cognitive Aging Related Brain Structure
14.15-15.00 – Ar. Gör. Sertaç Üstün – Konnektivite
15.15-16.00 – Yard. Doç. Dr. Hülya Karataş Kurşun – Migren, Panx1 Kanalları ve Beyin
16.15-17.00 – Doç. Dr. Nihal Apaydın – Zaman Algısının Ödül Sistemi ile İlişkisi
6 Kasım 2014 Perşembe
10.15-11.00 – Prof. Dr. Aygün Ertuğrul – Şizofreni ve Beyin
11.15-12.00 – Prof. Dr. Erhan Nalçacı – Bilincin Evrimi
13.15-14.00 –Dr. Deniz Atasoy – Nöral Aktivite ve Davranış
14.15-15.00 – Prof. Dr. Metehan Çiçek – İşlevsel Beyin Görüntülemesi ve Ankara Üniversitesi BAUM
15.15-16.00 –Doç. Dr. Mine Mısırlısoy – Nasıl değil Neden: Belleğe İşlevsel Yaklaşım
16.15-17.00 – Prof. Dr. Berna Diclenur Uluğ – Bağımlılığın Nörobiyolojisi
Eki. 15Nöro-MakaleGoogle’ın Beynimizdeki Yeri için yorumlar kapalı
Bilgi çağında yaşadığımız şu günlerde istediğimiz her bilgiye internet vasıtasıyla ulaşabilmekteyiz. Birçok üniversite kaynaklarını halka açmış ve kütüphaneler çevrimiçi olarak hizmet vermektedir. İnternet denilince akla gelen ilk sayfa Facebook ve Twitter’dan bile önce birçoğumuzun ana sayfası olan Google amcadır.
İnternet ve arama motorları bilgiye erişim konusunda şüphesiz bir devrim yaratmıştır. Bilgisayarın icadından önce bilgi edinmek için tek seçeneğin kitaplar olduğu eski çağların en büyük kütüphanesi tarihçiler tarafından Büyük İskenderiye Kütüphanesi olarak kabul edilmektedir. Maalesef bu efsanevi kütüphane 2. İslam halifesi Ömer bin Hattap tarafından yakılmış ve kütüphanenin görevlileri de kafir oldukları gerekçesiyle öldürülmüştür. O devirdeki İslam politikası göz önüne alındığında şaşırtıcı bir durum olmasa gerek. Neyse tekrar konumuza dönecek olursak, bugün internetteki bilgi deposunun İskenderiye Kütüphanesi’nden çok daha fazla olduğu bir gerçektir.
Bir arama motoru olarak teknoloji dünyasına adım atan Google bugün dünyanın en büyük şirketleri arasına girmiş ve neredeyse her alanda kendini göstermektedir. Ev hanımlarının bile doktorluk seviyesine yükselebildiği (!) bu ortam size her türlü bilgiye erişim imkanı sağlamaktadır. Ancak burada bizi bekleyen bir tehlike var. Bilgiye ulaşılabilirlik kolaylaştıkça sorulan soruların kalitesi düşüyor ve insanların soru sorma yetenekleri köreliyor. Kate Bussmann’ın Telegraph gazetesinde yazdığı bir makalede insanların Google’da en çok aşk ile ilgili konuları araştırdığını, ‘kocam gey mi’, ‘popo sallama dansı nedir’ gibi soruların ise en çok aranılanlar arasında olduğunu belirtiyor. Google arama motoru bölümünün başkanlığını yürüten Amit Singhal makineler ne kadar kesin yanıt verirse soruların o kadar basitleştiğini savunuyor.
Psikologlara göre internet kullanıcılarda bilge, her şeyi bilen havası yaratıyor ancak bu durum kişinin öğrenme isteğini de baltalıyor. Psikolog George Loewenstein bilmediğin bir şeye rastladığında veya her şeyi bilmediğini fark ettin anda içinde bir öğrenme isteği duyarsın diyor. Kitap okumakla Google’da arama yapmak arasındaki fark burada bariz olarak karşımıza çıkıyor. Kitapta araştırdığınız bilgiye ulaşsanız bile kitabın geri kalanını okumadığınız için merak duygunuz hala canlı kalıyor, oysa Google’da bilgiye ulaştıktan sonra genelde sekme kapanır ve görev tamamlanmış kabul edilir.
Bilgiye ulaşmak önemli de ulaşırken katedilen yolun hiç mi önemi yok? İnsan beyni her zaman kolay olanı seçme eğilimindedir ama çoğu zaman zor elde edilenler daha değerlidir. Beynin ödül mekanizmasının devreye girdiği bu alanda bilgiye ne kadar kolay ulaşırsak dopamin gibi nörotransmiterlerin daha az salgılanmasından dolayı o bilgiye bağlanma ve dikkat etme daha az oluyor. California Üniversitesi’nden Robert Bjork’un “Arzu edilen zorluklar” olarak tabir ettiği bu durumda öğrenmenin zor olduğu koşullarda beynin daha verimli çalışarak bilgileri daha iyi işlediği görülmektedir.
Dijital sözlük ile basılı sözlük kullanımı arasında da ciddi farklar vardır. Uzmanlar basılı sözlüklerde bir sözcüğün karşılığını ararken o sözcükten farklı olarak birçok sözcük daha öğrendimizi ifade ediyorlar. Bir sorunun yanıtını ararken de eğer arama işlemi basılı kitaplarda olduğu gibi zaman alırsa, o sorunun dışında beynimiz bir fener gibi hareket edip, o konuyla ilgili çeşitli düşünceler üzerinde de duracaktır. Bu da kişilerin bilgi kâşifliği yapmasına imkan verebilen bir durumdur. Ancak Google üzerinden yapılacak bir aramada bilgiye erişim çok hızlı ve kesin olacağından bu tip bir kâşifliğin önü kesilecektir.
Çocukları ele alalım. Bir çocuk 7 yaşına gelene kadar her gün yüz tane soru sorar. Bu nasıl yapılır? Buna ne denir? O niye böyle dedi? Şu niçin böyle davrandı? Doğada insanoğlu bilgisiz bir şekilde dünyaya gelir ve bu bilgisizlik insanlarda sonsuz bir öğrenme isteği yaratır. Soru sorup cevap aldıkça da yanıtlarla büyüyen bilgi kütüphanemiz bizleri daha kaliteli sorular sormaya yöneltecektir. Burada yine sözlük örneğinde değindiğimiz durum karşımıza çıkıyor. Google’da nokta atışı yapıp istediğimizi öğrendikten sonra sekmeyi genellikle kapatırken, kitap karıştırırken çok sayıda konuya da göz atabiliyoruz ve başka konuları da merak ediyoruz.
Bir de Google ve diğer Silikon Vadisi şirketlerinin yöneticileri çocuklarını bu konuda nasıl yönlendiriyor, ona bakalım. Google’ın CEO’su olsanız çocuğunuzu son teknoloji bir okula mı gönderirdiniz yoksa teknolojinin neredeyse hiç kullanılmadığı bir okula mı? Dünya teknolojisine yön veren bu şirket yöneticileri Waldorf okulları olarak bilinen, öğrencileri sürekli kalemle yazmaya ve teknolojiyi en asgari seviyede kullanmayı amaçlayan okullara gönderiyorlar.Google’da üst düzey bir yönetici olan Alan Eagle oğlunun liseye gelmeden Google kullanmasını istememiş ve kullandırtmamıştır, çünkü bu insanlar teknolojinin genç beyinleri nasıl tembelleştirebileceğinin farkındalar ancak maalesef ülkemizde 3-4 yaşlarındaki çocukların ellerinde cep telefonları çok yaygınlaşmış durumda ve çocuğun bunu kullanabilmesi anne babalar arasında marifet olarak görülüyor.
Kaliteli, bilgi kokan ve merak uyandıran sorular sormak toplumumuzda her alanda kazanmamız gereken bir alışkanlıktır. Okulda genellikle öğrencilerden soru sorması değil, sorulara yanıt vermesi istenir. Ancak modern eğitim sistemi öğrencilere sürekli soru yöneltmek yerine onların bilgi dağarcıklarındaki eksikleri bulup o noktaları kapatmayı hedeflemektedir. Bunu gerçekleştirmek için öğretmenöğrenciyi doğru, bilinçli sorular sormaya teşvik etmelidir.
İnternet bilgi dağarcığını geliştirme amacıyla kullanılabilecek şu ana kadar icat edilmiş en müthiş araç ama bireyler tarafından dikkatli kullanılmadığı zaman kullanıcıyı hemen tembelliğe sürükleyebiliyor. Bilgi arayış sürecinde hazır cevaplardan ziyade düşünme ve bilgi parçacıklarını birleştirerek sonuca ulaşmak beynin daha verimli çalışması açısından çok büyük bir öneme sahiptir. Bazen yanıtlanmamış sorular, yanıtlardan çok daha değerli olabilir.